Matematik denilince akla çeşitli cümleler veya sadece kelimeler gelmektedir. İnsanlar matematiği hayatının hangi noktasında uygulamışsa tanımını ona göre yapmaktadır. Kimine göre matematik takvim yapraklarındaki sayılardan ibaret, kimine göre ise dört işlemdir. Bazıları matematiği yaşamdan kesit olarak görürken, bazıları ise tam tersini düşünmektedir matematik için: gereksiz bir ders. Bir mühendis için matematik diferansiyel denklemler demek iken, bir ressam için belki de simetri, geometrik şekiller, altın oran demektir. Felsefeci, matematiği soyut matematik, mantık, bulanık (fuzzy)  mantık, tümdengelim veya tümevarım olarak algılarken, bir doktor nabzın saniyedeki atış sayısı, boy, kilo, kan şekeri oranları olarak görmektedir. Bana göre ise, matematik, aritmetik ve geometrinin buluşması ile olağanüstü sonuçları doğuran, insanlığın en karanlık çağlarına tanıklık etmiş ve diğer bilimleri içerisinde barındıran bir bilim dalıdır.

Matematik belki de duvara yansıyan parabolik bir gölgede gizli hayatımızda veya DNA larımızda gizlenmiş, geçmişten geleceğe aktardığımız genlerimizdedir ya da seyrettiğimiz televizyonun içerisinde, tüm dünyadan bilgiler edinebildiğimiz bilgisayar ve internettir. Kim bilir? Dünyadaki en harika mimari yapılardan birisi olan mısır piramitlerinde gözümüzle görebildiğimiz bir bilim dalıdır matematik. Bazen bir kozalağın tohumlarında rastlarız ona. Bazen de parmaklarımızda hissederiz matematiği. Tek bir tanımı olmasa da matematik her yerde, matematik hayatımızın bir parçası istesek de istemesek de matematik insanlığın yaratılışından beridir var olmuştur ve sonsuza kadar var olacaktır. Belki de matematik adem ile havanın iki kişi olması ile başlamıştır.(1)  Kimi zaman unutulmuştur, kimi zaman bazı kesimlerin hükümdarlığında sürdürülmüştür ama hep vardır.

Ne kadar basit ve kabaca olursa olsun her dönemde matematiği en az bir millet incelemiştir. İlk olarak Mısır'da karşımıza çıkan matematik ile daha sonraları Grek mitolojisinde karşılaşmaktayız. Roma'nın hazin sonu ile birlikte matematik Avrupa'da artık kullanılmamaya hatta unutulmaya başlanılmıştı; fakat bu sefer İslam ülkelerinde tekrar karşımıza çıktı. Sibirya'ya oradan da tekrar Avrupa'ya geri döndü matematik. Matematik tarihine kısaca bakacak olursak; bazı dönemlerde aristokrat kesimin uğraştığı bir bilim olduğunu görürüz. Kraliyet tarafından insanlara matematikçi (mathematicus) unvanı verilmekteydi; yani sıradan halk için matematik yasaklanmıştı. Matematik bir hobi idi. Fakat sonraları bütün bu engellemelere ve Rönesans - Barok dönemindeki her türlü bireysel bencilliklere rağmen matematik tekrar halkın arasına inmiştir. Ve hayatın içerisinde görevler üstlenmişlerdir matematikçiler.

G.H. Hardy ' e göre matematikçinin görevi sadece matematik yapmaktır. Matematikçi kelime oyunları yapmaz. Matematikçinin maddi kaygıları yoktur. Onun görevi matematiğe bir halka daha ekleyip gelişmesini sağlamak, teoremler ispatlamak, yeni sorular üretmek, sorulmuş sorulara çözümler bulmaktır. Ne yaptığını veya başkalarının neler yaptığını yazmak matematikçinin görevi değildir Hardy ' nin matematikçi tanımında.

Ben bu noktada Hardy ' e katılamıyorum maalesef. Çünkü matematik hayatta her yerde var olmuştur. Matematiğin olduğu her yerde de matematikçi var olmalıdır. Mimariyi ele alalım örneğin; matematik olmasaydı o muhteşem eserler günümüze kadar gelebilecekler miydi acaba? Mimar Sinan çok iyi mimar olmasının yanı sıra iyi bir matematikçi olarak da sayılamaz mı? Ya da Da Vinci ilk modern bilim adamı olarak kabul edilmiyor mu günümüzde? Sonuç olarak; matematik, sadece sayılar, teoremler, ispatlarda değil, günlük hayatta dinlediğimiz bir şarkıda, beğendiğimiz bir resimde, bir bitkinin tohumunda var ise matematikçi de buralarda yerini almalıdır bana göre.

Bu yazımda amacım ilk önce matematiğin tanımı yapmaya ve önemini vurgulamaya çalışmak, matematik tarihi, matematik felsefesi üzerine yazmaktır.